Ortak Aklın İnşaasına Doğru
Demokratikleşme yerleştikçe yeni Türkiye’nin doğuşu da belirginleşiyor. Görmezden gelinen millet iradesi, yeni Türkiye’de bütün renkleriyle gün yüzüne çıkıyor. Milleti oluşturan bütün kimlikler ve bölgesel farklılıklar ortak varoluş evrenine katılım talebiyle hareketleniyor. Yeni Türkiye, bölgesinin ve dünyanın dinamik, zengin, hareketli ve çeşitli imkânları içinde taşıyan gerçekliğine yöneliyor. Sorunlarını ideolojik yargılar ve kalıplar üzerinden değil, toplumsal mutabakat üzerinden çözüyor. Türkiye’yi onurlu, eşitlikçi, özgür ve demokratik bir ülke yapma amacında olan sağduyulu toplumsal hareketler yeni Türkiye’yi inşa için harekete geçiyor. Siyaset Müzakereleri bölgesel ve küresel düzenin yeniden şekillenmesinde fikir ve düşüncelerin etkileşimini sağlıyor.
Yeni Türkiye’nin doğuşu
Yeni Türkiye muhayyilesi, Türkiye’nin yeni bir zihniyete, rüyaya, duygu ve düşünceye atılımıdır. Toplumsal büyüme ve atılımların politik değişmeleri zorlayarak yeni aktörler, yeni siyasetler, yeni ekonomik teşebbüsler ve yeni dış politik açılımlara doğru yükselmesidir.
Yeni Türkiye küresel gerçeklikleri algılayarak yol almaktadır. Farklılıkları ve bütünlükleri bir arada düşünerek toplumsal düzenini yeniden kurmak istemektedir. İdeolojik kalıplardan kurtulan yeni Türkiye bütün kesimlerinin özgürlüğüne yol vermekte ve yeniden çeşitliliğe dayalı bir toplumsal düzenin inşası için büyük bir çaba içine girmektedir. Baskıdan kurtulan ve özgürlüğe koşan insanlar ve guruplar konuşmakta ve etkileşmektedir.
Yeni Türkiye atılımı şimdiden ürünlerini görmektedir. Bir taraftan Türkiye, devleti ve milletiyle kaynaşıp toplumsal mutabakatını sağlamlaştırırken diğer taraftan tarihi ve kültürel geçmişiyle barışı sayesinde bölgesinde de haklı bir liderliğe kavuşmaktadır. İç toplumsal sorunlarına cesaretle yaklaşmanın verdiği özgüvenle yeni küresel mimaride önemli bir paydaş olacağının işaretlerini de vermektedir.
Değişen dünya ve Türkiye
Uluslararası düzenin yeniden yapılandığı bir tarihsel dönemden geçiyoruz. Bu dönem Türkiye’yi yeniden kendisiyle barışmaya, dünya varlığına katılmaya, büyümeye ve güçlenmeye çağırıyor. Türkiye’nin tarihi üzerine tartışması, çeşitli kimlikleriyle barışmaya yönelmesi, serbest piyasa ile beraber üretmeye başlayarak dünyaya açılması, demokratikleşme konusunda adımlar atması bunu gösteriyor. Türkiye, derin bir bilişsel algı değişimine giriyor. Türkiye, artık yeni Türkiye’dir. Klasik iç ve dış düşman tehdit tarzlarını dönüştüren yeni Türkiye demokrat, dünyaya açık çeşitli toplumsal kesimlerin özgürlük taleplerine cevap veren bir gelecek tasavvurunu da içinde barındırıyor.
Ortadoğu’daki değişimin anatomisi
Ortadoğu’daki egemen diktatörler tarihsel ve biyolojik ömürlerini zaten tamamlamıştı. Soğuk savaşın tarihsel koşullarında yönetime gelen bu diktatörler, hem biyolojik olarak hem de rejimleri bakımından yaşlandı. Arap milliyetçiliği, Nasırcılık ve Sosyalizm gibi ideolojilerin dinamizmlerinden kurulan bu politik yapılar sona erdi. Çünkü dayandıkları dinamizmler bitti. Gelişmeler gösteriyor ki açık toplumun dinamikleri bütün dünyaya yayıldığı gibi, Ortadoğu’ya da yayılmaktadır.
Bilgi teknolojilerinin itici gücü, temelde toplumsal yapıdaki hareketli dinamiklerden ilham almaktadır. Tunus ve Mısır’da ayaklanmaları ateşleyen insanlar eğitimli yoksul şahsiyetlerdi. Dolayısıyla ekonomik varlığın üzerinde yoksulluk, rüşvet, paylaşım adaletsizliği gibi sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların köklü çözüm talepleri değişim hareketlerini kışkırtmaktadır.
Bölgedeki hareketlilik öteden beri biliniyordu ve bir potansiyel vardı ama yaşanan gelişmeler öngörülemedi. Korku devletlerine rağmen halk nasıl harekete geçebildi? Birinci kırılma noktası: 2006 Lübnan-İsrail savaşında Hizbullah’ın başarıları olarak görülebilir. Burada sağlanan özgüven diğer Arap ülkelerine de sirayet etti. İkinci kırılma noktası, Gazze Direnişidir. Gazzeliler canla başla direndi ve İsrailliler 22 gün boyunca bu direnişi kıramadılar. Üçüncü kırılma noktası, Davos’ta Türkiye Başbakanı’nın “One Minute” çıkışı. Elbette bu, Türkiye hükümeti Ak Parti’nin bölgede aldığı insiyatife karşı İsrail’in çektiği setin anlamsızlığına gösterilen tepkidir. Arap dünyasında buna gösterilen teveccüh de hükümetin Ortadoğu politikalarına ve Erdoğan liderliğine olan kabulünün düzeyini göstermektedir. Dördüncü kırılma noktası ise Mavi Marmara hadisesinin yol açtığı olumlu gelişmelerdir. Bu girişimle birlikte dünyanın vicdanı ayağa kalktı, ancak Arap liderlerden ses çıkmadı. Medyada, internette öğrenilenler daha çok sorgulamaya vesile oldu. Tüm bunlar halklarda farklı bir algı oluşturdu.