Başkanlık Sistemi Vesayetin Sonu

1 Şubat 2016 Tarihli Yazı

Başkanlık Sistemi Vesayetin Sonu

Siyasal tarihimizin son kırk yılında başkanlık sistemi, bir fikri faaliyet olarak hep tartışılan bir konu oldu. Demirel, Türkeş, Özal gibi yakın tarihimize damga vuran siyasetçilerden tutun da sivil toplumdan ve birçok üniversiteden önemli isimler bu tartışmalara çok yönlü katkı sağladılar. Fakat 10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte başkanlık sistemi tartışmaları, fikri tartışma boyutundan çıkıp siyasetin önündeki en öncelikli konu–sorun haline gelmiştir. Bu sorun çözülmeden Türkiye’nin önemli sorunlarını çözmek ve 2023 hedeflerine yürümek pek de mümkün görünmemektedir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi ile birlikte iki başlı bir yürütme sistemi ortaya çıkmış ve bu durum Türkiye’ye patinaj yapma sıkıntısı oluşturmaktadır.

Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, şu üç somut gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Birincisi; halk artık bu makamı doğrudan belirleme hakkına sahiptir, bu kazanılmış hakkından geri adım atmaz. Bu durum halk adına edinilmiş ileri bir demokratik kazanımdır. İkinci somut gerçeklik; bundan sonra halk tarafından seçilen cumhurbaşkanları sembolik temsil makamı olamazlar. Cumhurbaşkanı adayları, ekonomiden dış politikaya, sosyal politikalardan güvenliğe kadar bütün alanlarda aktif, koşturan ve terleyen bir siyasi aktör modeli ortaya koyacaklardır. Seçim süreçlerinde vaatlerde bulunacak, proje ve program açıklayacaklardır. Şahıslardan bağımsız olarak kim aday olursa olsun ve kim seçilirse seçilsin bu siyasi gerçeklik değişmeyecektir. Üçüncü somut gerçek ise; seçilen cumhurbaşkanları yüzde ellinin üzerinde bir oyla doğrudan halk tarafından yetkilendirildikleri için ülke siyasetinin merkezi olacaklardır.

Bütün bu gerçekleri göz önüne aldığımızda Türkiye için tek çıkış yolunun başkanlık sistemi olduğunu göz ardı edemeyiz. Başkanlık sistemi tartışmaları, bundan böyle halkın devletle doğrudan ilişkisi bağlamında tartışılmalıdır. Devleti oluşturan iki önemli erkini -yasama ve yürütme erkini- halkın doğrudan tercihleriyle belirleyecek olması, halk adına bir kazanım olacak ve bu durum, birbirlerinden bağımsız güçlü bir hükümet, güçlü bir meclisin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Böylece toplumun merkeze alındığı, millet iradesinin belirleyiciliğinin artırıldığı bir siyasal modelin inşa süreci kolaylaşmış olacaktır. Yerelde millete yaslanan, genelde evrensel değerleri dikkate alan, milletin yüzlerce yıldır geliştirdiği bir arada yaşama değerlerinin hukuki anayasal normlara çevrilmesi süreci gerçekleşme imkânı bulacaktır. Bu milletin hamurunda var olan “farklılıklarıyla bir arada yaşama değerleri”, suni olarak oluşturulmuş “çok kültürlülük tezlerinin” çok daha üzerinde kapsayıcı hukuki norm değerleri ortaya koyacaktır.

Güçlü bir yürütme yapısı ve onun altında şekillenecek valiler, kaymakamlar, muhtarlar ve belediye başkanları toplumsal ihtiyaçların karşılanması ve sorunların çözümünde daha aktif, daha hızlı hareket edebilme kabiliyeti kazanacaktır. Vatandaşların mahalleden başlayarak ilçe ve il yönetimlerine ulaşma imkânlarının da, siyasete katılım imkânlarının da daha da kolaylaşacağını söyleyebiliriz. Ayrıca güçlü bir yasama yapısının ortaya çıkmasıyla barajsız ve engelsiz temsilde daha fazla adaletin sağlandığı bir meclis yapısı imkânı yakalamış olacağız. Vatandaşların milletvekillerine ulaşması da kolaylaşacaktır.

Beş yıllığına halk tarafından yetkilendirilen bir hükümet yapısının oluşmasıyla Türkiye’de koalisyonlar dönemi de kapanmış olacaktır. Yakın siyasi tarihimiz, koalisyon yönetimlerinin siyasi ve ekonomik faturalarının bedellerini hala ödediğimiz çok sayıda örneklerle doludur. Bütün dünya demokratik istikrarı korumak için tedbirler alırken Türkiye’nin istikrarsızlık üreten, milletvekilli pazarlıklarının yolunu açan parlamenter sistemde ısrarcı olması kabul edilemez.

Türkiye’nin siyasal sistemini adeta esir almış, seçilmiş hükümetlerin ayağına pranga gibi yapışmış olan bürokratik vesayet sisteminin etkisizleştirilmesinin reçetesi de başkanlık sistemidir. Başkanlar seçildikleri zaman beraber çalışacakları bürokrasiyi beraberinde getirir, görevleri bitince de beraberinde götürürler. Yani üst düzey bürokrasi halk iradesinin tecellisi ile belirlenmiş olur.

Başkanlık sisteminin en önemli özelliği, kuvvetler ayrılığının en net biçimde belirlendiği hükümet sistemi olmasıdır. Başkanlık sistemi aynı zamanda millet iradesinin yansıdığı TBMM’nin, yasama yani kanun yapma yetkisini, hükümetlerin vesayetinden kurtardığı sistem demektir. Bu sistem sayesinde milletvekilleri, halktan aldıkları yetkiyi daha etkin kullanma imkânına kavuşur. Böylece TBMM’nin daha etkin ve saygın olacağı bir siyasal yapı ortaya çıkacaktır. Meclisin ve milletvekillerinin daha güçlü olması, demokrasinin ve halk iradesinin daha da güçlendiği bir siyasal yapı ortaya çıkması anlamına gelecektir.

Başkanlık Sistemi Vesayetin Sonu