Türkiye'yi Durdurmak

21 Mart 2016 Tarihli Yazı

Türkiye’yi Durdurmak

2013 Temmuz ayından bu yana geziciler, “gezi ruhu”nu yaşatmak adına Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda düzenli olarak bir araya gelip, ülke gündemini değerlendiriyorlar. Geçtiğimiz hafta yüreğimizi dağlayan Kızılay patlamasından sonra yaptıkları toplantıda Türkiye ekonomisi nasıl durdurulur sorusunu sorup, kendilerince parlak(!) bir fikir bulmuşlar: altı ay alışveriş yapmaz isek ekonomi durur, Türkiye durur, yönetilemez ve hükümet gider. Bunu yaparlar mı yapmazlar mı bilemem, benim üzerinde durduğum esas konu: birilerinin “Türkiye nasıl durdurulur?” sorusunu sormasıdır.

Elbette bir ülkede herkes aynı görüşte, aynı fikirde, aynı inançta, aynı yaşam tarzında ve aynı ideolojide buluşmayacak. Burası Kuzey Kore değil ve olmamalıdır. Lakin meşru bir seçimle seçilen iktidarlar ve siyasiler, onları seçen makul çoğunluğun siyasi tercihlerine saygının bir gereği olarak, toplumun tüm kesimlerince gösterilmesi icap eden asgari saygıyı da hak ederler. Benim tasvip etmediğim birilerinin seçimi kazanması durumunda iktidarı eleştirmem, katılmadığım uygulamalara muhalefet etmem en tabii haktır. Ama meşru yönetim ve idarecilere hakaret etmek, onlara karşıtlık adına topyekün Türkiye düşmanlığı yapmak muhalefet etmek değildir. Hele hele Türkiye nasıl durdurulur sorusu ile muhalefet zemini oluşturmak bu ülkeye ihanet değilse, ihanet nedir?

Şurası iyi bilinmelidir ki Kızılay’da kendini patlatan bombacının da hedefi Türkiye’yi durdurmaktır. Bu ülkeyi yönetilemez hale getirmektir. Sur, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova’da hendek kazanların da amacı Türkiye’yi durdurmak, halkı korkutmak, toplumu sindirmek ve ülkeyi yönetilemez hale getirmektir. Milletin direncini kırmak ve dayatılana razı etmektir. Bildirici akademisyenlerin de onlara arka çıkanların da endişe ve kaygılarını paylaşan yabancı devlet adamlarının ve siyasilerin de hedefi kaos ortamını derinleştirmek, toplumun psikolojisini bozmak, diz çöktürüp Türkiye’yi durdurmaktır.

2013 Gezi olaylarıyla başlayan, 17-25 Aralık operasyonları ile devam eden ve gün geçtikçe saldırı dozu artan planın ana hedefi Türkiye’yi durdurmaktır. Son yüzyılda yaptıkları gibi kurudukça biraz su verecek, filizlenince budayıp küçültecekleri bir ülke istiyorlar. TSK’nın NATO güdümünden çıkmasını, yerli savunma sanayiinin gelişmesini istemiyorlar. Dış politikanın Washington ve Brüksel ile entegre olmasını istiyorlar. İsrail’in kayıtsız şartsız yancısı olmamızı istiyorlar. Küresel ekonomi sistemine ve başta IMF olmak üzere sömürü çarklarına köle olmaya razı olmamızı istiyorlar. Türkiye’nin havalimanı, köprü, yol ve hızlı tren gibi, Marmaray gibi stratejik büyük yatırımlarından oldukça rahatsızlar. Türkiye’nin üçüncü dünya ülkeleri dedikleri yoksul, geri bırakılmış ve sömürülen ülkelere kucak açmasından ve yardım etmesinden rahatsız oluyorlar. Hele hele Tayyip Erdoğan’ın “dünya beşten büyüktür” diye haykırmasından çok rahatsız oluyorlar. Onların ikiyüzlülüğünü ve adaletsizliklerini dile getirdiği için Erdoğan’dan ölesiye nefret ediyorlar. Erdoğan’ı, Türkiye’yi durdurma planının önündeki en güçlü engel gördükleri için mütemadiyen ona saldırıyorlar. Erdoğan’ı devirirlerse bütün coğrafyayı dizayn etmek için önlerinde engel kalmayacağını düşünüyorlar. İçerde ve dışarıda bütün şer odakları güçlerini birleştirmiş, her birinin ayrı bir Türkiye tasavvuru ve haritası var. Amaç Türkiye’yi durdurmak, hedef ise Erdoğan’dır.

Ankara patlaması ve Suriye’deki yeni gelişmeler yeni bir aşamaya geçildiğinin işaretleri. Kürtleri sokağa dökemediler, şimdi Türk’leri sokağa davet ediyorlar. Milletin sinir uçlarına vuruyorlar. Direnci kırmaya, sağduyuyu köreltmeye çalışıyorlar. Belki arkasından siyasi suikastlar süreci başlayacak.

Bu çemberi kıracağız. Bize bu vatanı dar etmek isteyenlere, dünyayı dar edeceğiz. Çizdikleri haritalar ellerinde kalacak. Bütün sokakları, bütün caddeleri patlatsalar da bu millete boyun eğdiremeyecek, bu milleti bölemeyecek, korkutamayacak ve diz çöktürüp dayatılana razı edemeyecekler.

Bu saldırıyı planlayanlar ve onların içerdeki uzantıları şunu bilsinler ki; bizler, daha yüzyıl önce ordusu yenik sayılmış, terhis edilmiş, silahlarına el konulmuş, başkenti işgal edilmiş, coğrafyası bölge bölge pay edilmiş durumdayken bile Fransız, İtalyan, İngiliz, Yunan askerleri ve onların içerideki işbirlikçileriyle karış karış işgal planı uygulanırken teslim olmadık, şimdi mi teslim olacağız?

Madem yeniden harita talebiniz var, hodri meydan! Bizim harita sınırlarımız Osmanlı Devletini yenik saydığınız Misak-ı Milli sınırlarıdır. Musul’dan Halep’e oradan Lazkiye’ye kadar uzanan bölge tarihsel mirasımız ve hakkımızdır.

 

Türkiye'yi Durdurmak