21 Aralık 2015 Tarihli Yazı
Büyük Hesaplaşma
İnsanlık tarihine derinlemesine baktığımız zaman, dönem dönem dünya üzerinde güç merkezlerinin bölgesel değişimler gösterdiğini görürüz. İnsan ömrü çok kısa da olsa insanlık ömrü içerisinde siyasal ve ekonomik merkezlerin ömürlerini tamamlayıp yavaş yavaş yeni merkezlere kaydığını tarihten öğreniriz. İnsanlığın, güç ve iktidarı kimi zaman uzlaşarak ama çoğu zaman çatışa çatışa devretmek mecburiyetinde kaldığını görürüz. 17.yy’dan itibaren, coğrafi keşifler, sömürgecilik, sanayi devrimi ve aydınlanma süreci ile Avrupa merkezli batının yükselişini ve yeni modern dünyanın ekonomik, siyasi ve kültürel güç merkezi olarak hükümdarlığı dönemini yaşadık. Batı merkezli modern dönemi daha önceki dönemlerle karşılaştırdığımız vakit şunu net olarak söyleyebiliriz: insanlık tarihi boyunca en acımasız zulüm ve katliamların yapıldığı, insanın metalaştığı, değersizleştiği, gücün kutsandığı, adalet ve hakkaniyetin çıkarlara kurban edildiği, ikiyüzlü sahte bir dönem. Güç ve çıkarlarını koruma adına, bütün insanlığın ortak birikimi olan insanlık değerlerinin haraç mezat harcandığı, zulüm ve katliamlarını, zorbalık ve tahammülsüzlüklerini örtmek ve çarpıtmak için bir de utanmadan bu ortak değerleri kendi malları gibi zimmetlerine geçirme çabaları kara bir leke olarak alınlarında kalacak.
Batı öncülüğünde kapitalist modern dönemin “kendi düşmanını yarat ki hükümdarlığının muhalefetini de sen kontrol et” anlayışıyla oluşturduğu sol blok da sosyalist cephe de ömrünü uzatmaya yetmedi. Batının asimile edemediği, kimliğini unutturamadığı, her hamle ve girişimine ayrı bir direniş metoduyla cevap veren, üç yüz yıldır boyun eğmeyen, bütün insanlığın ortak vicdanı olarak insanlığın ortak değerlerini her geçen gün daha yüksek bir sesle haykıran, bu zulüm döneminin gerçek muhalefeti Müslüman bir dünya var. Bütün Müslüman toplumların gözünü diktiği ve yüzünü çevirdiği Anadolu var. Bu zulüm düzenini sorgulayan Erdoğan var. Müslüman dünyanın yanı sıra bu zulüm ve utanç döneminin ezdiği sömürdüğü milyonlar, milyarlar var.
Son yirmi yılın dünya ekonomisinde üretim, büyüme, paylaşım ve demografi verilerine baktığımız zaman, ekonomik ve siyasal merkezin kaymakta olduğunu açıkça görüyoruz. Hele hele bu seyir devam ederse önümüzdeki on yıllarda makasın açılarak büyüdüğünü görürüz. Merkez, Asya ve Akdeniz’e doğru kayıyor. Bu coğrafya aynı zamanda Müslüman toplumların da yoğun yaşadığı bir coğrafya. Kapitalist modernitenin sömürgeleştirdiği ama asimile edemediği, doğal kaynakları zengin olan bir coğrafya. Burada neşet edecek bir diriliş, bütün insanlık tarihini değiştirecektir. Batı korkuyor, doğu ise merkezi, Akdeniz’e kaptırmak istemiyor.
20.yy’ın son çeyreğinden bu yana Afganistan’ın işgali, Pakistan’ın istikrarsızlaştırılması, Irak işgali, Suriye iç savaşı, Libya’nın istikrarsızlaştırılması, Tunus’un sıkıştırılması, Mısır darbesi, Yemen iç savaşı, Sudan’ın bölünmesi ve Somali’nin istikrarsızlaştırılması, Türkiye’nin durdurulmasına yönelik girişimler hemen hepsi bu coğrafyada başlayan kaçınılmaz diriliş hareketini başlamadan boğmaya, zayıflatmaya ve ertelemeye yönelik girişimlerdir.
Bu coğrafyayı savaş alanına çevirmek istiyorlar. Zihinlerde insanlık için bir umut olan İslam’ı, terörün kaynağı, İslam coğrafyasını da çatışma bölgesi olarak zihinlere kazıyorlar. Her gün en üst düzey batılı yetkililerden bütün insanlığa İslam, terör, Ortadoğu, Erdoğan kelimelerinin ardı ardına sıralandığı cümlelerle seslenildiğine şahit oluyoruz. Sahtecilik, yalan ve zulüm üzerine kurulu bu düzenin propaganda makinesi, çok bilinçli ve planlı olarak sistematik saldırısına devam ediyor.
ABD’den Çin’e kadar bütün dünyada İslamofobi yayılıyor, yer yer İslam korkusunun İslam karşıtlığına ve İslam düşmanlığına dönüştüğünü görüyoruz. Her geçen gün bu coğrafyada yeni yeni terör örgütleri ortaya çıkıyor, koskoca ülkeler artık açıktan terör örgütleriyle stratejik işbirliği ilan ediyor, silah yardımlarını gizleme gereği bile duymuyor. Terör örgütleri üzerinden çatışmalar insanlık tarihinin kadim coğrafyasının her bölgesine yayılıyor. Adeta bir açık hava müzesi olan bu coğrafya tahrip ediliyor, tarihinden ve köklerinden koparılıyor. Kültürel ve sosyal zenginliği, etnik, mezhebi, dini çeşitliliği parçalanıyor ve bütün iddiası çürütülmeye çalışılıyor. Batının üç yüzyıl boyunca başaramadığı çok kültürlülük adeta intikam hissiyle yok edilmeye çalışılıyor.
Neden başaramayacaklar biliyor musunuz?
Bütün bu siyasi, ekonomik, askeri, kültürel hegemonyaya rağmen, zihinleri çalan, gerçekleri çarpıtan propaganda gücüne rağmen, 301 kişinin öldüğü bir maden kazasında yeraltında kurtarma ekibine “önce arkadaşımı çıkartın onun durumu benden kötü, çocukları var” diyen bir maden işçisini, çıktıktan sonra yarı ölü halde iken ambulans görevlilerine “çizmelerim çamurlu, sedyeyi kirletmesin” diyen bir maden işçisini yetiştiren topluma kapitalist modernitenin gücü yetmez.