Terörle Mücadelede Yeni Konsept

8 Şubat 2016 Tarihli Yazı

Terörle Mücadelede Yeni Konsept

Temmuz 2015’ten bu güne kadar KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın talimatıyla başlayan PKK’nın şehir saldırıları sona yaklaşmak üzere. Temmuzda eş zamanlı olarak başlayan kırsaldaki saldırılarında örgüt çok ağır darbeler almıştı. Gerek sınırlarımız içindeki operasyonlarla gerekse sınır ötesi operasyonlarla örgütün kırsalda ciddi bir varlığının kalmadığını söyleyebiliriz. Şehir çatışmalarında da örgütün ağır bir yenilgiye uğradığı muhakkak. Aslında bu ilk değil, daha önce de eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un bir televizyon kanalında ifade ettiği gibi, otuz yıllık bölücü terörle mücadelede örgüte ağır kayıplar verdirildi. Örgüt altı defa bitirilmesine rağmen sonu getirilemedi. Teröristle mücadelede başarı sağlandı ama terörle mücadelede gerekli adımlar atılmadı.

Şimdi örgütün yeniden zayıflatıldığı bu süreçte kısa, orta ve uzun vadede rasyonel hedefleri olan bir bölgesel planlamaya ihtiyaç var. Kanaatimce bu bölgesel planlamanın üç temelde ele alınması gerekir. Güvenlik ve kamu düzeni boyutu birinci boyut, sosyoekonomik gelişme ve kalkınma politikaları ikinci boyut, siyasi alanda atılacak reform ve demokratikleşme adımları ise üçüncü boyut olarak ele alınmalı ve bütün boyutlarıyla eşzamanlı olarak, sabırla ve adım adım ilerleme sağlanmalıdır.

Geçmişte yaşadığımız “Demokratik Açılım Süreci”, “Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci” ve en son iki buçuk yıl devam eden “Çözüm Süreci” hep şu varsayım üzerine inşa edilmişti: PKK yerli bir örgüttür, onlar da bu ülkenin çocukları, bu kavgayı bitirelim. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla şu gerçek gün gibi ortaya çıktı ki, PKK yerli olmadığı gibi Türkiye’ye karşı savaşta başka ülkelerin vekâletini tereddütsüz üstlenen, onların çıkarları adına bu ülkeye acımasızca saldıran bir araç haline gelmiştir. Örgütün silah bırakma gibi bir niyeti asla yoktur, beraber ortak bir gelecek hedefi yoktur. Bu sebeple hangi odaklar ne kadar baskı yaparsa yapsın PKK asla muhatap alınmamalı, toplumsal desteği, finans destekleri ve uluslararası destekleri sabırla ve dirayetle takip edilip kesilmeli ve bu hikâye artık bitirilmelidir.

Güvenlik ve kamu düzeni boyutunda bundan sonraki dönemde hem kırsalda hem de şehirlerde örgütün yapılanmasına müsaade etmemek gerekir. Bölge halkı devletin meşru ve demokratik otoritesini, varlığını, gücünü, şefkatini ve adaletini iliklerine kadar hissetmeden bölgede aidiyetler yeniden tesis edilemez. Kamu düzeninin geleceği nokta, halkın devletine sahip çıkması ve örgüte karşı cephe almasıdır. Bunun psikolojik zemini oluşmuştur, atılacak adımlar bu zemini güçlendirecek yönde olmalıdır.

İkinci boyut sosyoekonomik gelişmenin sağlanması ve bölgesel kalkınma politikalarının hızla hayata geçirilmesidir. Son yaşadığımız süreçte görülüyor ki örgütün destek alabildiği yerler ve toplumsal sınıflar, sosyoekonomik gelişmişliğin en alt düzeyde olduğu, insani yaşam standartlarının çok düşük olduğu bölgeler ve toplumsal sınıflarla sınırlı kalmıştır. Çözüm süreçleriyle ortaya çıkan ekonomik iyileşmeler ve orta sınıfın ortaya çıkışı, örgütün oluşturmak istediği kaos ortamlarına izin vermemiştir. Bölgede ekonomik gelişmenin, yaşam şartlarında iyileşmelerin, terör örgütünü yalnızlaştıracağı muhakkaktır. Bu yönde bölge için yapılacak her kuruş yatırımın, kalkınma ile beraber huzur olarak geri döneceğini bilerek bölgesel kalkınma için pozitif ayrımcılık yapılması da gereklidir. Ayrıca terör örgütünün otuz yılda oluşturduğu rant ekonomisinin varlığı da bir gerçektir. Terör ve çatışmalardan beslenen bir toplumsal kesimin varlığı da bir gerçektir. Meşru ekonomi alanları büyütülerek ve refahın yaygınlaşması sağlanarak gayrimeşru ekonomik alanlar daraltılabilir. Yapılacak çalışmalar bir kuyumcu hassasiyetiyle yürütülmelidir.

Üçüncü boyut olarak siyasi alanda atılacak reform ve demokratikleşme adımları eş zamanlı olarak devreye sokulmalıdır. Bunun en önemli noktası yeni demokratik bir anayasanın yapılabilmesidir. Kürt sorunu artık inkâr ve asimilasyon sorunu değildir ama bunun anayasal olarak hukuki meşruiyete kavuşması ve eşit vatandaşlık temelinde çözülmesi gerekir. Siyasi çözümler etnik temelli değil, Türkiye toplumunu bir bütün olarak etnik ve dini-mezhebi farklılıklarıyla bütünleştirici bir yaklaşımla çözülmelidir. Devletin üniter yapısı muhafaza edilerek yerel katılım ve denetim süreçlerini kolaylaştıran, demokratik Türkiye’yi yerelden merkeze bir piramit yapı içerisinde güçlü bir yerinden yönetim, bütünleştirici ve kapsayıcı bir merkez yaklaşımıyla yeniden inşa etmek gerekir. Anadolu’da yaşayan bütün diller ve kültürlerin bu ülkenin en büyük zenginliği olduğu inancıyla yaşatılması hedef olmalıdır. Devletin muhatabı milletin tamamıdır. Toplumun çözüm olarak kabullendiği çözüm, bu ülkenin de çözümü olacaktır. Milletin çözümü içerisinde PKK ve onun uzantıları çözümün bir parçası değil, sorunun ta kendisidir.

Terörle Mücadelede Yeni Konsept