Paralel Devlet Hala Aktif

25 Ocak 2016 Tarihli Yazı 

Paralel Devlet Hala Aktif

2010 yılından itibaren bazı bürokrat atamalarında, o zamana kadar şahit olmadığımız garip spekülasyon haberlerini görmeye başladık. Liyakat ve ehliyet sahibi olduğunu düşündüğümüz insanlar hakkında polis tutanaklarıyla destekli fotoğraflar ve kaset iddialarıyla süslenmiş bir takım haberlerin medyada yer aldığını görmeye başladık. İlk defa kamuoyu, birileri tarafından bürokrasinin dizayn edilmeye çalışıldığını konuşmaya başladı. Ardından CHP eski genel başkanı Deniz Baykal’ın bir kaseti ve MHP’nin dokuz üst düzey yöneticisinin istifasına sebep olan kasetler yayınlandı. Birileri, anlaşılan sadece bürokrasiyi değil, siyaseti de dizayn çabası içindeydi. Ama bu birilerinin fetullahçı terör örgütü olduğunu henüz pek kimse tahmin edemiyordu. Ne zamanki dönemin başbakanı Erdoğan’ın ameliyat masasına yatacağı gün 7 Şubat 2012 tarihinde MİT müsteşarı gözaltına alınmak istendi, bu birilerinin kimler olduğu yavaş yavaş kamuoyunun gündemine gelmeye başladı. Fetullahçı yapılanma devlet içinde devletten bağımsız bir paralel iktidar çizgisi oluşturmuş, devletin en hayati kurumlarını ele geçirmişti. İstihbarat ve yargı temelli oluşan bu yapının iki polis, bir savcı ve bir hâkim ile tasfiye edemeyeceği kimse yoktu.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), onlar için çok önemliydi çünkü devlet içinde kurdukları paralel iktidarın devletin tamamına muktedir olabilmesi için mutlaka tam kontrol altına alınmasının yolu bu teşkilattan geçiyordu. MİT, önceki müsteşar Emre Taner döneminden itibaren değişen yeni Türkiye vizyonuna uygun olarak devletin paradigmasını değiştiren öncü bir kurum halini almıştı. Uluslararası sistem içinde bağımsız Türkiye’nin –sınırları dışına taşan bir Türkiye’nin, kendi oyun planını kuran bir Türkiye’nin- taşıyıcı kurumu rolünü üstlenmişti. Türkiye’nin otuz yıldır mücadele ettiği terör örgütüne ilk defa yoğun bir şekilde nüfuz etmiş ve örgütü başka bir sürece yönlendirerek, PKK’nın tasfiye sürecini başlatmıştı. Fetullahçı yapılanma polis ve yargıdaki gücüyle KCK operasyonlarını başlatarak bu süreci durdurdu ve örgüt içine nüfuz etmiş MİT elemanlarını deşifre etti.

Geçmişe dönüp baktığımızda Türkiye’nin son on yılında karşılaştığı bütün siyasi davalar ve siyasi cinayetlerde bu yapılanmanın izlerinin olduğu görülmektedir. Ergenekon ve darbe davalarının tamamına şaibe bulaştırarak, Türkiye’nin arınma süreçlerini kadrolaşma projesine kurban ettikleri anlaşılmaktadır. Hablemitoğlu suikastı, Rahip Santaro cinayeti, Danıştay saldırısı, Zirve katliamı, Hrant Dink cinayeti ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit edilmesinde bu yapılanmanın parmak izlerinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Önümüzdeki süreçlerde bunların hepsinin bir bir araştırılıp ortaya çıkartılacağını da göreceğiz.

FETÖ’nün topyekün millete ve devlete verdiği zararın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başka bir örneği yoktur. Hala da zarar vermeye devam ediyor. Bu örgüt, bugün Türkiye karşıtı, Erdoğan karşıtı her cephenin ya merkezinde ya da lojistiğinde en önemli işlevi üstlenmiş durumdadır. Mağdur ettiği, hayatlarından, sicillerinden ve geleceklerinden çaldığı binlerce insan var. Türkiye’nin geleceğinden çaldığı onlarca yıl var. Bu ülke için en önemli tehdit fetullahçı yapılanmadır. Çünkü içerden vuruyor, hiçbir ilke ve ahlaki kuralı yok. Sinsi, hain ve takiyyeci.

Örgütün karargâhı hala muntazam çalışıyor, kararlar alınıyor, örgüt yöneticilerine iletiliyor, stratejiler belirleniyor, talimatlar veriliyor. Himmetler hala toplanıyor, imamlar görevlerine devam ediyor. Dershaneler ve okullar farklı biçimlerde küçülerek yoluna devam ediyor. Bürokraside örgüt mensubu olduğu bilinen valiler, kaymakamlar, müdürler hala işinin başında. Emniyetin olağanüstü gayretleriyle, çok sağlam delillerle, gizli tanıklarla yargı önüne çıkardığı örgüt yöneticileri, yine örgüt mensubu hakimler ve savcılarca serbest bırakılıyor. Örgütün üstüne giden emniyet mensupları, yargı mensupları tehdit ediliyor, baskı altına alınıyor. İşin garibi iktidar partisinin milletvekilleri de dahil olmak üzere bir kısım siyasetçi, örgüt mensuplarını himaye ediyor, mücadele edenleri de baskı altına almaya çalışıyor. Görülen tabloda eğer Recep Tayyip Erdoğan meselenin üstüne gitmese siyasetin ve bürokrasinin paralel devlet yapılanması gibi bir derdi yok. Bu yapının oluşturduğu riskler ya doğru algılanmıyor ya da bizim bilmediğimiz farklı ilişkiler var. Herkesin gözü önünde cereyan eden somut örneklerden, sorumluluk makamındaki kişilerin haberi olmadığını düşünmek saflık olur. Bu bağlamda hiç kimse sorumluluktan kaçmamalıdır, kaçamaz. Sorumluluk makamında olanlar, şunu bilmelidir ki halk tarafından yaptıkları takip edildiği kadar, yapmaları gerekirken yapmadıkları da takip edilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliğinden sorumlu olan genelkurmay karargâhının bu yapı ile ilgili ne tür tedbirler aldığını ise hiç bilmiyoruz. Geçmişte bu yapının karargâha kadar fütursuzca ellerinin uzandığını gördükten sonra umalım ki yeterince tedbir alınmış olsun. Bu arada şunu da umalım ki TSK’nın, milletle ve milletin değerleriyle arasına mesafe koymasının, misyon olarak ideolojik bekçiliğe soyunmasının ve kendisini siyasete müdahale aracı olarak konumlandırmasının, millet olarak başımıza ne tür belalar açtığı da herhalde bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır.

Paralel Devlet Hala Aktif