Kamuflaj Savaşları ve Aktif Direniş

15 Şubat 2016 Tarihli Yazı

Kamuflaj Savaşları ve Aktif Direniş

1 Kasım 2015 seçimlerinde Ak Partinin 49,5 oy oranı, yeni bir konjonktür ortaya çıkarmıştı. Bir buçuk yılda arka arkaya dört seçim yapan Türkiye’yi tökezletme çabaları sonuçsuz kalmış, Türkiye ve Erdoğan karşıtı cephe yeni duruma adapte olabilmek için, Erdoğan’ın kapısında özür dilemek ve yeniden mutabakat için sıraya dizilmişti. Bunlardan bir kısmıyla yeniden mutabakatlar da oluşturuldu. Bu mutabakatlardan en önemlisi ABD ile oluşturulan Suriye temelli, İncirlik üssünün kullanıma açılmasını da, güvenli bölge oluşturulmasını da içeren mutabakattı. Erdoğan karşıtı cephenin içerdeki uzantılarıyla yapılan en önemli mutabakat ise Doğan grubuyla yapılan mutabakattı.

Henüz bu mutabakatlar fiiliyata geçmeden ne olduysa, devreye giren bir üst akıl mutabakatları uygulamaya koydurmadı. Şimdi bir belirsizlik süreci hakim. Görülen o ki mutabakatlar iptal ediliyor, cepheler yeniden tanzim ve tahkim ediliyor. Masa üstünde diplomatik nezaket sürdürülüyor ama masa altında göze göz, dişe diş acımasız bir savaş veriliyor. Masa üstündeki her şey sahte ve yanıltıcı, tek gerçek sahadaki amansız saldırı ve acımasız direniş. ABD, Rusya, İran ve onlara zımnen destek veren batılı ülkelerin tek bir hedefi var, Türkiye’yi durdurmak. Türkiye‘den toprak koparmak, İslam dünyası ile bağını kopartmak, yalıtmak ve zayıflatmak. 2023 hedeflerini akamete uğratmak, Türkiye’nin yeni anayasa ve sistem reformu sürecini, yeniden yapılanmasını ve başkanlık sistemine geçişini başlamadan boğmak. Anadolu’yu cezalandırarak Anadolu’ya ümit bağlayan bütün mazlum milletlere gözdağı vermek. Büyük insanlık uyanışının sembol lideri Erdoğan’ın defterini dürmek. Mazlum dünyanın heveslerini kursağına tıkamak.

Sur’daki Cizre’deki saldırılar, Kanarya mahallesinde, Eyüp’te kahvehanelere yapılan saldırılar, Sultanahmet’te, Ankara’da patlatılan bombalar ve bunlara destek açıklayan bildiriler, Halep ve Bayır-Bucak’a yapılan saldırılar hepsi aynı merkezden aynı hedeflere yönelmiş saldırılardır. Tarihin bu dönemecinde ciddi bir sınamadan geçiyoruz ve millet olarak beka mücadelesi veriyoruz. Kamufle edilmiş topyekün bir saldırı ile karşı karşıyayız.

Kimse kimseyi kandırmasın, yüzyıldır tablo hiç bu kadar net ve berrak olmamıştı. Kutuplaşıyoruz yaygarası kopartanlar ya tek kutuplu eski Türkiye heveslileri ya da bu tablo karşısında Türkiye’nin teslim olmasını bekleyen müstemlekeciler ve mandacılardır. Herkes şunu iyi bilsin ki bu millet asla zillete razı olmaz ve asla teslim olmaz. Asla hedeflerinden ve iddiasından vazgeçmez.

Bu şartlar altında devletin sorumluluk makamında olanlardan beklentimiz: dik durun, gevşemeyin, mahzun olmayın, millet, devletinin yanında bu beka mücadelesinin gereğini yapmaya ve bedelini ödemeye hazırdır. Bu toprakları vatan yapmak için geçmişte üzerine düşeni gerektiği zaman yaptığı gibi yine gerekeni yapmakta bir an bile tereddüt göstermez. Biz varlığımızı NATO’ya borçlu değiliz, Birleşik Devletlere borçlu değiliz, Avrupa’ya borçlu değiliz. Kimsenin topraklarında gözümüz yoktur ama varlığımıza göz dikenlere her zaman verecek bir karşılığımız olduğunu bütün dünyanın bilmesi gerekir.

Türkiye bundan sonraki süreçte artık pasif direnişten aktif direniş konseptine geçmelidir. Karşımızdaki cephenin hiçbir ilke ve ahlak değerine sahip olmadığını bilmemiz lazım. Onların bütün yaklaşımları çıkar ve güç merkezlidir. Çıkarlarını bozmadan, gücümüzü göstermeden geri çekilmezler. Anladıkları dilden konuşmadığımız müddetçe bizi muhatap da kabul etmezler. Savaşlar sahada kazanılır, masada sonlandırılır. Sahada gücümüzü görmeden savaşı bitirmezler. Saha bugün Irak ve Suriye’dir. Suriye’de şehir savaşları için eğitilen teröristler Sur’da Cizre’de karşımıza çıkartılıyorsa, biz saldırıyı sınırlarımız içinde karşılamak durumunda kalırız. Suriye’de dağıtılan silahlar Türkiye’de ateşleniyorsa bu örtülü bir kamuflaj savaşıdır. Aynı usullerle cevap verilmesi gerekir. O eğitimlerin verildiği kamplar ve eğitimleri veren yabancı uzmanlar, askeri danışmanlar, kamufle edilmiş yöntemlerle gerekli cevabı almazsa muhataplarımız da bizi ciddiye almazlar. Devlet olmanın gereği budur. Türkiye karşıtı cephenin Bağdat’taki, Dubai’deki karargâhları güvenlik sıkıntısı yaşamıyorsa sizin muhataplarınıza göstereceğiniz fotoğraflar ve belgelerin bir kıymeti olmaz. O karargâhlardan planlanan, Türkiye’nin fay hatlarını hedef alan bombalar eş zamanlı ve en az on misliyle karşılık bulmuyorsa sizi devlet olarak da saymazlar. Türkiye sokaklarını karıştırmakla görevli yüzlerce nüfuz casusu ve ajan provokatör bu ülkede elini kolunu sallayarak dolaşamamalıdır.

Özellikle uluslararası medyada Türkiye ve Erdoğan aleyhinde yapılan yayınlar elbette takip edilmeli, gereken müdahaleler yapılmalıdır. Fakat unutmayalım ki orada oluşturulan bir kurgu, yalana dayalı bir algıdır. Yalanların peşinde koşmaktansa, devletin bir biriminin dünyanın her yerinden binlerce nitelikli insanı Türkiye’ye davet edip birkaç gün misafir ederek Türkiye gerçekliğini yerinde göstermesi daha etkili, daha az masraflı, daha kalıcı sonuçlar verecektir.

Sonuç olarak masanın üst tarafında sonuna kadar diplomatik nezaket ve pasif direniş, masanın altında ve sahada ise sonuna kadar kamufle edilmiş aktif direniş olmalıdır.

Kamuflaj Savaşları ve Aktif Direniş