29 Şubat 2016 Tarihli Yazı
İçerideki Örgütlerin Dışarıdaki Efendileri
Kadim bir coğrafyada yaşıyoruz. Eski dünyanın da yeni dünyanın da merkezi burası. Doğu ile batının, kuzey ile güneyin kavuştuğu topraklar. Anadolu’ya hakim olan bölgeye de hakim olur ve dünyada da söz sahibi olur. Bu yüzden tarih boyunca Anadolu, çekim merkezi olmuştur. Bugün de çevremizdeki kuşatmanın ve dört bir yandan saldırının tek hedefi, Anadolu’ya hakim olmaktır. Osmanlı’nın yıkılması ve Cumhuriyet’in kurulması süreçlerinde yaşadığımız tarih tekerrür ediyor. Uluslararası sistem, bu coğrafyanın kaderinde bu milletin tek karar verici olmasını istemiyor. Ankara’nın kullandığı egemenlik hakkına ortak olmak, Ankara’yı sınırlamak istiyor. Bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Onlar da biliyor bu milleti buradan söküp atmaya güçleri yetmez. Boyun eğdirmeye, diz çökertmeye, köleliğe razı etmeye çalışıyorlar.
Dışarıda oluşan ve Türkiye karşıtı olan bu cepheyi tanıyoruz. O cepheyle bazen topyekün, bazen parça parça olarak bin yıldır savaşıyoruz. Onlardan korkumuz yok, ama asıl sıkıntımız o cepheyle beraber hareket eden, bizi içimizden vuran, Türkiye karşıtı cephenin içerdeki uzantıları. Geçen hafta bu cephenin ülkemizdeki casusluk faaliyetlerini ve kullandıkları etki ajanlarını yazmıştım. Bir de bu ülkelerin, ülkemiz içinde finanse ettiği, koordine ettiği, doğrudan yönlendirdiği kurumsal yapıların olduğunu unutmayalım.
2000’li yıllara kadar Türkiye’de en etkin organizasyon mason localarıydı. Osmanlının son dönemlerinden itibaren bu coğrafyanın denetlenmesi ve etki alanının sınırlandırılması mason locaları eliyle yapıldı. Bu ülkenin elitleri, siyasileri, bürokratları, akademisyenleri, gazetecileri ve kalburüstü işadamları mason locaları üzerinden aynı hedeflere yönlendirildiler. 2000’li yılların başında Ak Parti hükümetleri ilk iş başına geldiğinde rahmetli Sabahattin Zaim Hocayla bir sohbetimizde, “Hükümeti nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sormuştum; “İlk defa içinde masonların olmadığı bir hükümet kuruldu” diye cevap vermişti.
Mason locaları bu gün etkili değiller ama hala faal olduklarını da bilelim. Bugün 90’lı yıllarda, CIA’nın etkin isimlerinden Graham Fuller’in yol verdiği, dindar kesim içinden çıkmış kadro hareketlerinin daha etkin olduğunu görüyoruz. 90’lı yıllar dünyada ve Türkiye’de İslami hareketlerin hızla yükseliş yıllarıydı. O yıllarda Fuller, Türkiye’deki İslami yapılanmalarla yoğun bir görüşme trafiği içindeydi. O görüşmelerden sonra biz bazı yapıların hızla büyüdüğüne şahit olduk. İşin garip tarafı bu görüşmeler Türkiye’de MİT üzerinden gerçekleştiriliyordu. Adı milli olan bu teşkilatta CIA’nın ne kadar etkisi var bilmiyoruz. Fuller’in MİT üzerinden sadece dindar cemaatler değil, sol örgütlerle de görüştüğünü biliyoruz.
Öte yandan şurası da bir gerçek ki Türkiye’de dış ülke istihbaratlarıyla ilişkili örgütler ve organizasyonlar sadece ABD ile sınırlı değil. Komşularımız İran ve Rusya güdümünde olan besleme örgütleri ve Almanya’nın kullandığı yapıları da unutmamak gerekir. Geçmişten somut bir örnek olması bakımından MTTB’yle ilgili şu anekdot çok manidardır. MTTB 1916 yılında kurulmuş en eski gençlik teşkilatıdır. 1965 yılında MTTB sol görüşlü aydınlanmacıların elinden sağ görüşlü milliyetçi muhafazakârların eline geçtiğinde yeni yönetimi şaşırtan bir gelişme yaşanır. Talebe birliğinin hesabına yüklü miktarda bir para havale edilmiştir. Yeni yönetim bankaya gittiğinde acı gerçeği öğrenir. Para mutad olarak gönderilen bir paradır ve gönderici SSCB hükümetidir. Sovyet döneminden Rusya federasyonu dönemine kadar Türkiye’deki legal illegal sol örgütlerin birçoğunun arkasında doğrudan Rusya’nın ve kısmen de Çin’in olduğunu bilmemiz lazım. Bu ülkeye en fazla zararı vermiş olan ayrılıkçı terör örgütü PKK, yirmi yıl Rusya’nın desteği ile baba Esed tarafından Şam yakınlarındaki Bekaa vadisinde korunup kollanmıştır. Bugün PKK ile stratejik işbirliği yapan başta DHKPC, TİKKO ve benzeri yapıların komşumuz Yunanistan’da ve Belçika, Fransa gibi AB ülkelerinde ve Almanya’nın hamiliğinde korunup kollandığını da unutmayalım.
Ve kadim komşumuz İran. Kanaatimce Türkiye’de en fazla besleme örgüt, organizasyon ve yapıyı finanse eden, yönlendiren ülke İran’dır. İran’ın yönlendirdiği yapılar, dindar kesimden sol örgütlere, ulusalcılardan liberallere kadar öyle bir çeşitlilik arz ediyor ki şaşırmamak mümkün değil.
Bu ülkede doğrudan casusluk faaliyeti yapan misyon merkezleri var, o ülkelerin çıkarlarını korumayı görev edinmiş, bunun karşılığında çıkar elde eden nüfuz casusları ve etki ajanları var. Doğrudan dış istihbaratların talimatıyla hareket eden legal ve illegal faaliyet yürüten örgütler var, bunlarla koordineli çalışan medya grupları var ve bunlar kendilerine muhalif diyorlar. Etrafımıza bakıp da bu kadar hain ne ara türedi demeyelim. Ve şunu hiçbir zaman unutmayalım: Bu ülkenin bağımsız olabilmesi için öncelikli olarak bu yüklerden kurtulması lazım.