İsrail İle Anlaşırken

28 Aralık 2015 Tarihli Yazı

 İsrail ile anlaşırken

Birkaç gün önce ajanslara İsrail ve Türkiye’nin anlaştığı haberleri düştü. Daha sonra yapılan açıklamalardan, üzerinde mutabık kalınan bir anlaşmanın olmadığını ama görüşmelerin devam ettiğini öğrendik. İlişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin şart koştuğu özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması konularında epey bir yol alındığı da anlaşılıyor. Bu süreçte ilişkiler konusunda taraflarca bir çözüme ulaşma niyetinin kuvvet kazandığını da söyleyebiliriz.

Bu konuda her şeyden önce İsrail-Türkiye ilişkilerinin sadece iki ülkeyi ilgilendiren bir durum olmadığını bilmemiz lazım. İsrail Ortadoğu’da küresel hegemonyanın sembolüdür. Bu yüzden Türkiye’nin İsrail ile ilişki biçimi aynı zamanda Türkiye’nin küresel hegemonya ile olan ilişki biçimini de belirler. Sonuçları itibarıyla hem bölgesel hem de küresel dengeler açısından belirleyici bir etkiye sahiptir.

2. Dünya savaşından sonra şekillenen dünya siyasal düzeni içerisinde Türkiye, küresel hegemonyanın merkezi olan ABD safında yer almış, dış politikadan, ekonomiye, güvenlik politikalarına kadar batıya entegre bir çizgide hatta çoğu zaman yüzde yüz entegrasyon diyebileceğimiz (emir komuta) çizgisinde hareket etmiş bir ülkedir. Bu emir-komuta çizgisi, 2009 Ocak ayında yapılan Davos zirvesine kadar devam etmiştir. Davos’ta İsrail’e çekilen “one minute” resti aslında küresel hegemonyayla Türkiye’nin ilişki biçimine çekilen resttir.

2010 yılında Mavi Marmara’nın açık sularda saldırıya uğraması aslında Türkiye’yi eski ilişki biçimine, yani otoriteden izin almadan adım atamayan ülke statüsüne döndürme girişimidir. Türkiye, bu ağır uyarıya rağmen boyun eğmemiş, artık kararlarını Ankara’dan vermeye başlamış ve kendi perspektifini önceleyen bir çerçevede yoluna devam edeceğinin mesajını da bu saldırıya hukuki süreçleri başlatarak vermiştir. Geldiğimiz noktada ilk defa bu saldırıya karışan İsrailli siyasi ve askeri en üst düzey yetkililer yargılanma aşamasına gelmiştir. Küresel hegemonyanın sembolü ve aslında gizli hükümdarı olan İsrail için bu durum, çok büyük bir travma ve yenilgidir. Türkiye açısından ise çok büyük bir psikolojik üstünlüktür. Bir normalleşme anlaşması yapılacaksa bu psikolojik zeminde yapılacağını unutmamak gerekir.

Takvimler 22 Mart 2013’ü gösterirken ABD Başkanı Obama, Tel Aviv’i ziyaret etmektedir. Sürpriz bir şekilde Erdoğan’ın telefonu çalar. Telefonun diğer ucunda Obama vardır, telefonu Netanyahu’ya verir ve Netanyahu, Erdoğan’dan Mavi Marmara saldırısı için özür diler. Bu özür, sıradan bir özür değildir. Obama ve Netanyahu’nun birlikte iken Erdoğan’dan diledikleri özür, aynı zamanda küresel hegemonyanın Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsız politika perspektifinin tanındığının ve bu çerçevede yeni bir ilişki biçiminin kabul edildiğinin ilanıdır. Bir normalleşme anlaşması yapılacaksa bu siyasal gerçeklik esas alınarak yapılmalıdır.

Basına yansıyanlara bakılırsa İsrail tarafı, açılan davaların geri çekilmesini talep etmektedir. Devletler arası ilişkilerde sorunlar siyasi diyalogla çözülmediği durumlarda uluslararası hukuk devreye girer. Eğer diplomasi sonuç alır ve sorun çözüme kavuşursa kamu davaları geri çekilebilir. Fakat şehit yakınları ve gazilerin açtığı veya açacağı davalar, devletlerden bağımsız olarak yürütülmelidir. Suçun şahsiliği ilkesi çerçevesinde saldırıya karışan siyasi ve askeri sorumlular, yargı önüne çıkartılmalıdır. Bu durum, mağdurların en temel insani hakkıdır. Bir normalleşme anlaşması yapılacaksa bu hukuki gerçeklik göz ardı edilmeksizin yapılmalıdır.

Bir başka gerçeklik de Doğu Akdeniz’de varlığı keşfedilen enerji kaynaklarıdır. ABD ulusal jeoloji enstitüsünün 2010 yılında hazırladığı rapora göre Doğu Akdeniz çanağında yaklaşık değeri 3 trilyon doları bulan ve Avrupa pazarının tamamının enerji ihtiyacını yaklaşık yüzyıl karşılayacak miktarda petrol ve doğalgaz yatakları keşfedilmiştir. Bu enerjiyi çıkarma ve kullanma hakkı, Doğu Akdeniz’e sınırı olan Türkiye, Suriye, Lübnan, Gazze, İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ülkelerine aittir. Bu ülkeler arasında yapılacak Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmalarıyla mümkün olacaktır. Bu bakımdan Doğu Akdeniz’de yaşanan ve Suriye üzerinde yoğunlaşan güç mücadelesi, dünyanın önümüzdeki yüzyılını belirleyecek çapta ve derinliktedir. Burada oluşacak siyasi yapılar üzerinden Doğu Akdeniz’in enerji yatakları paylaşılacaktır. Bu ülkeler içerisinde Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yapan İsrail ve GKRY yanında bu anlaşmaya yakında Yunanistan da katılacaktır.

Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi, Mısır ve GKRY arasındaki MEB anlaşmasını Mart 2013’te feshetti. 3 Temmuz 2013’te Mursi devrildi ve yerine İsrail yanlısı Gazze düşmanı Sisi getirildi. Mısır darbesini bu yönüyle de görmek lazım. 2011 Temmuz ayında Çin, İran, Irak ve Suriye; İran doğalgazının Doğu Akdeniz’e taşınması ve Çin’e ulaştırılması için bir anlaşma yaptılar. Bugün Rusya, bütün varlığıyla Suriye’de Akdeniz kıyılarında Esed’e bir butik devlet de olsa kurmaya çalışıyor. İran, bütün gücüyle PYD-PKK koridorunu Akdeniz’e ulaştırmaya çalışıyor. Fakat kim ne yaparsa yapsın şurası bir gerçek: Doğu Akdeniz petrol ve doğalgazının Avrupa pazarına taşınmasının en kolay ve en ucuz yolu, Anadolu’dan geçiyor. Maliyeti en düşük projeye göre üç kat daha az maliyetle enerjiyi Anadolu’daki boru hatlarına ulaştırmak. Son söyleyeceğim, eğer bir normalleşme anlaşması yapılacaksa Anadolu’nun jeopolitik gerçekliğini göz ardı etmeyen bir yaklaşım esas alınmalıdır.  

İsrail İle Anlaşırken