22 Şubat 2016 Tarihli Yazı
Etki Ajanları, Nüfuz Casusları
17-25 Aralık darbe teşebbüslerinin hemen akabinde, Ankara’da rutin bir şekilde gerçekleştirdiğimiz kahvaltılı toplantılardan birisini daha yapmıştık. Toplantı, meşhur Çukurambar mevkiinde siyasilerin de çokça buluştuğu bir mekânın özel toplantı salonunda yapılmıştı. Toplantıya Ak Parti grubundan üst düzey ve yoğun bir katılım oldu. Biz toplantının ev sahibi olarak açılış konuşması yaptık ve sözü katılımcılara bıraktık. Daha çok sohbet havası hâkimdi. Yuvarlak bir masa etrafında herkes yaşanan süreçle ilgili görüş ve düşüncelerini çok samimi bir şekilde paylaştı. O günler, at izinin it izine karıştığı, tapelerin, kasetlerin havada uçuştuğu, kamuoyunun ne olduğunu anlamaya çalıştığı çok karmaşık, puslu ve ağır bir havanın kâbus gibi üzerimize çöktüğü günlerdi.
O toplantıda, yaşanan darbe girişimi süreciyle ilgili alınması gereken tedbirler, bütün boyutlarıyla dile getirildi. E ne var bunda, diyeceksiniz. O dönemde Ankara’da buna benzer birçok toplantı yapılmıştır. Haklısınız, ilginç olan şey, toplantı bittikten sonra arkadaşlarla İstanbul’a dönerken yolda beni bir televizyon kanalı aradı ve ana haber bültenine yaşanan süreçle ilgili görüş almak için canlı telefon bağlantısı yapmak istediğini belirtti. Beni sıkça aramayan bir kanal olduğu için ve İran’ın çıkarlarına uygun yayın politikası güttüğü için arkadaşlarımla istişare ettikten sonra bağlantıyı kabul ettim. Yine e ne var bunda, diyeceksiniz. Biz de öyle düşünmüştük. Gariplik, yayın bağlantısı kurulunca ortaya çıktı. Spiker benim o gün Ankara’da olduğumu bildiğini ve yaşanan süreçle ilgili Ankara’da neler konuşulduğunu, Ak Parti içinde neler konuşulduğunu, sabah yapılan toplantıda bazı partililerin yaptığı yorumlardan cümle cümle pasajlar aktararak sormaya başlayınca, neye uğradığımızı şaşırdık.
Anlaşılan Çukurambar’da kapalı mekânda konuşulanlar birileri tarafından kayda alınmış ve televizyon kanalına servis edilmişti. Daha önce belirttiğim gibi, o mekân Ankara’da siyasetçilerin çokça buluştuğu ve özel görüşmeler yaptığı bir mekân. Bu olay aslında bildiğimiz, daha önce benzerlerini duyduğumuz Türkiye’de faaliyet yürüten casusluk faaliyetleri ve etki ajanlığı konusunun tipik bir örneği. Daha öncesinde yaptığımız sivil toplum faaliyetlerinde defalarca şahit olduğumuz bir şey var. İstanbul’da konsolosluk faaliyeti olan birçok ülke, sivil toplum çalışmalarına destek adı altında bu ülke insanını tarihinden, kültüründen, dininden kopartacak, toplumsal yozlaşmayı derinleştirecek faaliyetlere finans desteği sağlıyor. Aynı şekilde yabancı vakıfların, bu tür projelere desteğine ve teşvikine, yaşayarak şahit olmuşluğumuz da vardır.
Özellikle başta Alman vakıfları olmak üzere yabancı misyon temsilcilerinin Türkiye’de yaşayan Alevi kesime yönelik ilgisinin her geçen gün arttığını da gözlemliyoruz. Türkiye’de etnik, mezhebi ve dini ayrılıkların sorun haline getirilmesinin ve çatışma alanına dönüştürülmesinin, yabancı misyon temsilcileri için somut bir hedef olduğunu bilmemiz lazım. Bu farklılıkların bütün yönleriyle sosyolojik haritalarının çıkarılmaya çalışıldığını, demografik değişimlerinin raporlandığını ve bu verilerin bir yerlerde masaya yatırılıp üzerine hesaplar yapıldığını ve farklı senaryolar yazıldığını görmemiz lazım.
Türkiye’deki casusluk faaliyetlerinin yanı sıra etkili bir şekilde kullanılan yöntemlerden birisi de etki ajanlığıdır. Bizim gibi görünen, ülkemiz vatandaşı olduğu halde, statüsüyle, konumuyla, kalemiyle ve kurumuyla yabancı misyonlara doğrudan hizmet veren, bunun karşılığında ücret ve çıkar sağlayanları da bilmemiz lazım. Geçenlerde bir milletvekilinin dediği gibi Türkiye ve İran bir savaşa girerse İran’dan yana tutum alacak insanlar olduğunu unutmayalım. Türkiye birileriyle sorun yaşadığında içimizden birileri onlara dost oluyorsa, Türkiye birileriyle iyi ilişkiler geliştirdiğinde yine içimizden birileri bu dostluğu bozmak istiyorsa onları iyi takip edin: Etki ajanlarına ulaşırsınız. Bunlar kimi zaman siyasetçi, kimi zaman gazeteci, kimi zaman akademisyen, kimi zaman kanaat önderi, kimi zaman iş adamı olarak karşımıza çıkacaktır. Tek ortak yanları, bu ülkeye zarar verecek işlerin içinde olmalarıdır. Görevleri budur. Talimatları dışarıdan alırlar ve çoğu birbirinden bağımsız hatta çok farklı alanlarda durarak ortak koordinasyonda ortak hedefe saldırırlar.
Unutmayalım ki Türkiye gibi çok kültürlülüğü içselleştirmiş, hoşgörüyü mili karakter olarak benimsemiş bir toplumda toplumsal çatışma olmaz. Eğer böyle bir toplumsal hareketlilik oluşursa bu etki ajanlarının ve yabancı misyon temsilcilerinin peşlerine düşmek lazım. Onlar bizi bu kurguyu hazırlayan mihraklara götürecektir.
Yerliliğin ve milliliğin tartışıldığı bu günlerde, baharda yeniden kaos sloganlarının atıldığı bu günlerde, yeniden istikbal mücadelesi verdiğimiz bu süreçte millet olarak yeniden tarih yazacağımıza inanıyorum. Ve yine inanıyorum ki bu süreç bittikten sonra bu ülkede nüfuz casuslarının, etki ajanlarının, mandacıların ve sömürgeci müstemleke valilerinin de bu millet biletini kesecektir.