4 Nisan 2016 Tarihli Yazı
Darbe Senaryosu
2007 yılında ABD’de bulunan Hudson Enstitüsü’nün bir raporu medyaya yansımış ve üzerinde çokça konuşulmuştu. Hudson Enstitüsü, Amerikan sağı içinde cumhuriyetçilere yakın olan ve İsrail lobisinin kurdurduğu bir kuruluştur. ABD’de var olan çok uluslu şirketler tarafından desteklenen bir enstitü. Pentagon ve CIA ile yakın ilişkileri ve işbirlikleri var. ABD politikalarının belirlenmesinde etkin olduğu da bir gerçek. Bu kuruluş, dünyada savaş ve kaos lobisinin beklentileri çerçevesinde politika üretimi yapan bir kuruluştur. Baba Bush ve oğul Bush döneminde hayli etkin oldular. Hatırlarsanız 2007 yılında bu enstitüde bir senaryo üzerinde konuşulmuş ve bu senaryo Zeyno Baran tarafından duyurulmuştu. Bu senaryoya göre Taksim’de bomba patlatılacak, sonrasında kaos ortamı oluşturacak bir dizi eylemler olacak ve ordu güven ortamını sağlamak için darbe yapacaktı. Bu senaryonun konuşulduğu mekanda, iddiaya göre Türkiye’den sivil ve askerlerden oluşan üst düzey katılımcılar da vardı. Zeyno Baran senaryoyu “Türkiye’de darbe ihtimali yüzde elli” diye medyaya servis etmişti.
Yine aynı çevrelere yakın Eric Edelman, o tarihlerde Ankara’da ABD Büyükelçisi olarak görev yapıyordu. Ak Parti’nin yüzde 47 oy alarak zaferle çıktığı 2007 seçimlerinde “bu sefer Ak Parti gidiyor diye” açıktan muhalefeti desteklemiş, seçim sonrası ise Başbakan Erdoğan’dan aylarca randevu alamamıştı. Edelman, ABD’nin Türkiye üzerinde çok etkili olduğu yıllarda görev yaptı. Edelman, ABD Büyükelçilerinin Türkiye’de iş dünyasından medyaya, bürokrasiden siyaseti dizayn etmeye kadar etkin ve güçlü olduğu -adeta müstemleke valisi gibi çalıştığı- dönemlerin son temsilcilerinden oldu.
Bu lobinin önemli isimlerinden Michael Rubin, yine aynı dönemde 2007 yılında Genelkurmay karargâhında ağırlanarak, subaylarımıza bir konferans vermişti.
O dönemde Edelman’la yine aynı çevreden önemli bir isim olan Martin Abromowitz ortak bir yazı kaleme alarak “Erdoğan ya değişsin ya da gitsin” dediler. Abromowitz de Ankara’da görev yapmış eski büyükelçilerden. Yani müstemleke dönemlerinin valilerinden. Türkçesi diyorlardı ki; “Erdoğan ya teslim olsun ya da gitsin. Gitmezse biz götüreceğiz.”
Bu yazıdan sonra bu sefer Michael Rubin sahne alıyor, bir yazı da o döşeniyor ve ezcümle şunları buyuruyordu: “Türkiye’de ordu darbe yapsın, ABD bunu hoşgörü ile karşılar, yeni çıkacak siyasi aktörler PKK ile anlaşır, tutuklu gazetecileri serbest bırakırsa itibar görürler biz de Türkiye’nin yakasını bırakırız.”
Günümüzde de anlaşılan o ki ABD’de bir yerlerde yeni bir senaryo çalışılmış, senaryonun pazarlamacıları satışa başlamışlar. Tabi bunları tanıyoruz, onlar görevlerini yapıyorlar. Benim takıldığım konu senaryoda yer alan diğer aktörler kimler? Dışarıdakiler malum da içeriden bu senaryoya katkı verenler ve muhtemel yeni siyasi aktörler kimler? Bu senaryoda görev üstlenen hangi örgütler ve organizasyonlar var? Hangi muhalefet partilerinden, hangi siyasiler bu senaryoda görevli? MHP’de “Bahçeli’yi devirmeye yönelik operasyon” bu senaryonun neresinde? Hangi medya grupları bu senaryonun algı operasyonunu yürütüyor? Hangi işadamları bu senaryoyu finanse ediyor? Daha da önemlisi ve iç acıtan kısmı, Ak Parti çevresinden bu senaryoya destek verenler var mı?
Bu senaryoyu anlayınca PKK’nın amaçsız saldırılarını, DAEŞ’in ve DHKP-C’nin canlı bombalarını, FETÖ’nün bahar sevinci ve darbe beklentilerini, Türk solunun kendini inkarını anlayabiliriz. Reza Sarraf olayını, Can Dündar ve casusluk davasına uluslararası misyon temsilcilerinin müdahalesini anlayabiliriz.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde büyükşehirlere yönelik yeni bir saldırı olmadı, güvenlik güçlerimiz olağanüstü bir gayretle saldırıları önlemeye çalışıyor. İstanbul hiç olmadığı kadar güvenlik denetimi altında. PKK ve diğer örgütlerin saldırıları mütemadiyen devam ediyor. Şehitlerimiz var, yaralılarımız var. Kanımız akıyor. Gerçi bu topraklarda bin yıldır savaşmadığımız bir dönem olmadı. İhanete uğramadığımız bir dönem de neredeyse yaşamadık. Ama şunu unutuyorlar: şehitlerimizin kanları inanç ve kararlılığımızı artırıyor ve şehitlerimizin abideleri adeta vatanımızın tapu mühürleri. Aslan gibi yiğitlerimizi toprağa veriyoruz ama bağımsızlığımızı alıyoruz. Anlaşılan o ki 90 yıldır müstemleke gibi olan yurdu, bize güle oynaya teslim etmeyecekler. Bedelini ödeyeceğiz. Yine şunu da herkes bilsin ki biz bedel ödeyeceğiz ama bizim zalimlere ve hainlere bedel ödeteceğimiz günler de gelecek ve o günler bu günlerden çok çetin olacak. Bugünlerde kim diyorsa ki uluslararası sisteme kafa tutmak olmaz, otoriteye itaat etmek lazım, kim diyorsa ki PKK ile çözüm masasına geri dönülsün, işte onlara çok dikkat edin: çünkü bu gibi hainler ve münafıklar maalesef içimizden çıkacak.