18 Nisan 2016 Tarihli Yazı
CHP İle Uzlaşılır mı?
Geçtiğimiz haftalarda uluslararası medyada geniş yer bulan ABD kaynaklı bir darbe senaryosundan bahsetmiştim. Şimdilerde bu senaryo konuşulmaz oldu. Anlaşılan TSK’da Türkiye’ye yönelen bu operasyon karşılık bulmadı. Bu konuyla ilgili zaten TSK, açık ve net tavrını belirten bir açıklama yayınladı. Türkiye’de ordu üzerinden siyasete müdahale etmeye alışmış çevrelerin hevesleri kursaklarında kaldı. Fakat ben bu senaryonun içerisinde askeri müdahalenin birinci tercih olmakla beraber başka seçeneklerinin de olduğunu düşünüyorum.
Son günlerde medyada birdenbire artan taciz, tecavüz, ensest haberlerinin şüphe uyandıran bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Bu alçakça suçlar, toplumda infiale yol açacak ve toplumun güven duygularını zedeleyecek şekilde gündeme getirilmekte, toplumsal çözülmeyi hızlandıracak bir algı oluşturulmak istenmekte ve haberler bu algıyı güçlendirecek tarzda verilmektedir. Birtakım sapkınlar üzerinden bütün toplumu ayakta tutan değerlerin aşındırıldığını, toplumun önemli bir kesiminin tecavüzcü gibi gösterildiğini, sapık eylemlerden sorumlu tutulduğunu ve toplumun ahlaki değerler üzerinden ayrıştırılmak istendiğini söyleyebiliriz. Herkes bilmektedir ki siyasi ve ideolojik ayrıştırmalar hususunda bu toplum şerbetlidir. Siyasi ve ideolojik ayrıştırma girişimleri Türkiye’de zaman zaman çatışma sebebi olsa da hiçbir zaman toplumsal ayrışmaya yol açacak sonuçlar üretmemiştir. Şimdi daha tehlikeli bir ayrıştırma girişimine tanık olmaktayız. Toplumun büyük kesiminin üzerinde uzlaştığı ahlaki değerlerin değersizleştirilmesine yönelik bir girişim bu. Onlar da biliyorlar ki bu toplumu ayakta tutan, birbirlerine olan güven duygusudur. Sinsi taktiklerle işte bu güven duygusunu ortadan kaldırmak ve toplumda herkesi huzursuz edecek bir güvensizlik dalgası oluşturmak istiyorlar. Yapılan algı operasyonuyla milletin en hassas olduğu sinir uçlarına dokunuluyor ve omurgası çökertilmek isteniyor. Bu süreç geçmişte fetullahçı polislere yer açmak için İstanbul’da birdenbire artan kapkaç olaylarının yansıtılması sürecine benziyor. Bu süreç yine Deniz Kuvvetleri’nde fetullahçı subaylara yer açmak için uydurulan casusluk davasının algı operasyonuna benziyor. Ahlaki yozlaşma vurgusu üzerinden geliştirilmek istenen toplumsal infiale ve kitlesel mobilizasyon oluşturulmasına fırsat vermemek lazım.
Darbe senaryosu ile bağlantılı ikinci bir husus da yolsuzluklar meselesidir. 17-25 Aralık darbe girişimleri sağlam iradenin kararlılığı ve cesareti ile aşıldı. Yolsuzluk meselesi öteden beri kamuoyunun hassas olduğu bir konudur. Fakat bu operasyonların darbe girişimi olduğunu milletin feraseti çözdü. Operasyonlar başarısızlıkla sonuçlandı. Lakin yolsuzluk algısı bir kesim medya tarafından 17-25 Aralık tarihinden bu tarafa sürekli işleniyor. Ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefet partilerinin sarıldığı en kuvvetli argüman hala bu yolsuzluk iddiası. Maalesef Ak Parti yönetimi yolsuzluk kılıfı altındaki bu darbe girişimini tam olarak anlatamadı. Hatta yolsuzluk algısını güçlendirecek hatalar zincirini devam ettirdiği görülüyor. 17 Aralık zanlılarından Reza Zarraf enterasan bir şekilde ABD’de tutuklandı. Reza Zarraf üzerinden önümüzdeki günlerde farklı gelişmelerin yaşanacağı ayan beyan ortada. Anlaşılmaktadır ki kamuoyu yine yolsuzluk hassasiyeti üzerinden toplumsal infiale zorlanacak ve güven duygusunu zedeleyen bir algı operasyonu için düğmeye yeniden basılacaktır.
Terörü destekleyen milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması beklenirken, Ak Parti’nin dosyası olan bütün milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak için anayasa değişiklik teklifi vermesi siyasette ayrı bir kaos zeminine yol açabilir. Ahlaki yozlaşma vurgusu ve yolsuzluklar üzerinden oluşacak toplumsal infiale bir de siyasette oluşacak kaos ortamı eklenirse hiç tahmin edilemeyecek sonuçlarla karşılaşılması mümkündür.
Türkiye şu anda dışarıdan yönlendirilen, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı terör saldırılarına muhatap olurken yukarıda bahsettiğim riskleri minimize edecek süreç yönetimini başarması gerekmektedir. Türkiye aleyhinde kullanılacak hiç bir alan boş bırakılmamalıdır. Saldırılara karşı topyekûn ve kararlı bir duruş sergilenmezse zafiyet görüntüsü ortaya çıkar. Türkiye’nin böylesine hassas süreçte zafiyet gösterecek lüksü yoktur. Bazı kifayetsiz muhterislerin, siyasi pozisyonlarını koruyabilmek adına bu zafiyetin oluşmasına göz yumar bir tavır içinde olduklarını da ibretle seyrediyoruz. Şurası unutulmamalıdır ki uzlaşma, sonuca giderken olumlu katkı yapacaklarla olur. Riskleri ve zafiyet alanlarını büyütenlerle yapılacak uzlaşma, uzlaşma değil; ihanettir. Bu milletin Menderes’e, Özal’a, bütün eksikliğine rağmen Demirel’e ve Erdoğan’a oy vermesinin en temel sebebi CHP zihniyetine iktidar vermemektir. CHP ile yapılacak her anlaşmanın bedeli ağır bir fatura olarak ödenir.