25 Nisan 2016 Tarihli Yazı
Türkiye’nin İmparatorluk Vizyonu
Geçen haftalarda 20. yüzyılın egemenlerinin dünyayı ulus devletlere bölerken, egemenliklerini imparatorluk vizyonu ile 21. yüzyıla taşıdıklarını yazdım. Bugün çevremizde yaşadığımız, kimilerinin 3. Dünya savaşı diye tarif ettiği güç mücadelesinin temel hedefi, Türkiye’yi ulus devlet konseptinde tutup, imparatorluğa geçiş sürecini engellemektir.
Bütün organizasyonlarda olduğu gibi, devletler de zaman içerisinde değişirler, kendilerini yenilerler. Yenilenme süreçleri sancılı süreçlerdir. 17. Türk devleti de kendisini yeniden yapılandırıyor. Son 10 yılda yenilenme süreci hız kazandı. İç siyasetteki tartışmalara bakarsanız Kürt sorunu, dış politika, ekonomi politikaları, asker-siyaset ilişkileri, savunma ve güvenlik politikaları gibi tartışmalarda aslında iki temel bakış açısı farkını görürsünüz: Türkiye yoluna ulus devlet olarak mı devam edecek? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti imparatorluk perspektifi ile yapılandırılıp mı yoluna devam edecek? Bütün sorunları tartışırken bu iki farklı bakış açısının yansımalarını net bir şekilde görebiliriz.
Bir devletin imparatorluk vizyonu taşımasını ulus devlet perspektifinden ayıran en temel fark, imparatorlukların küresel vizyonu ve hedeflerinin olmasıdır. Ulus devletler kendi sınırlarıyla düşünür. Ancak sınırlı bölgesel hedefleri olabilir. İkinci temel fark, ulus devletler yaşamak için bölgesel ve küresel birliklere muhtaçtır. İmparatorlukların gücü ise bizatihi kendilerinden kaynaklanır. İmparatorluk vizyonu olan devletler ekonomide, siyasette, askeri varlığında kendine yetebilen devletlerdir. Bu bakımdan kurduğu ilişkiler bağımlılık temelinde değil, stratejik işbirliği temelinde şekillenir. Örneğin Türkiye-IMF ilişkisinde ve Türkiye-AB ilişkilerinde olduğu gibi.
Ulus devletler aynı zamanda ideolojik devletlerdir. Adı sonradan Atatürk milliyetçiliğine evrilse de Türkiye Cumhuriyetinin ideolojisi Kemalizm’dir. Kemalizm hem etnik temele dayalı Türk ulusçuluğunu hem de batılı yaşam tarzını barındıran pozitivizmi ve aydınlanmacılığı taşıyan azınlık ideolojisidir. Yukarıdan aşağıya toplumu dizayn etmek gibi jakoben tarzı benimsemiştir. İmparatorlukların ideolojileri yoktur. Aşağıdan yukarıya her kademede halkına dayanan bir siyasi anlayışa sahiptir. Yerelin güçlendirildiği adem-i merkeziyetçi idari yapılanmayı tercih eder. Ulus devletlerde tek tip kimlik kabul görür, imparatorluk vizyonunun kimlik sorunu olmaz. Bütün alt kimlikleri geniş bir hoşgörü ile karşılar ve hepsini teklif ettiği üst kimlikte buluşturur.
Ancak imparatorluklar kültür, sanat ve medeniyet üretirler. Ulus devletlerin böyle bir hedefi ve şansı da yoktur. Eğer bir devlet kendi toplumunun değerleri ve birikimleri doğrultusunda kültür ve sanat üretemiyorsa egemenlerin hegemonyasından kurtulamaz. Siyasi bağımsızlığını da tesis edemez. Bir devletin imparatorluk olabilmesi için siyasi bağımsızlığının yanı sıra, ekonomik bağımsızlığının ve askeri bağımsızlığının da olması gerekir.
Türkiye’nin son yıllarda mega yatırımlarının hedef alınması bundandır. Enerjide dışa bağımlılığı olmayan, buna bağlı olarak dış ticaret açığı olmayan bir ülke ancak imparatorluk olabilir. Demiryolları ve havayollarıyla bütün dünyaya bağlanan, bölgeleri birbirine bağlayan bir Türkiye imparatorluk olabilir. Küresel faiz lobisinden kurtulup bölge ülkelerinin, körfez ülkelerinin birikimlerini yatırıma dönüştüren Türkiye imparatorluk olabilir. Savunma sanayiini yerli imkânlarla kurmuş, dışa bağımlı olmayan Türkiye imparatorluk olabilir.
Coğrafyamız yeniden yapılandırılırken aslında dile getirilmeyen esas hedef Türkiye’dir. Türkiye’nin daha da küçültülerek ulus devlet konseptinin devam etmesi isteniyor. Irak ve Suriye’deki hiçbir gelişme bundan bağımsız okunamaz. Bu saldırıları sınırlarımızda karşılamaya çalışırsak hata ederiz. Bizim ön savunma hattımız Musul-Halep çizgisi olmalıdır. İleri savunma hattımız Arap yarımadası ve Doğu Afrika’dır. Nahçivan-Azerbaycan üzerinden Türk cumhuriyetleri ile olan irtibat koridoru bizim için önemlidir. Pakistan bizim için stratejik öneme sahip bir ortaktır. Kuzey Irak-Barzani yönetimi bizim için hayati önemde olan stratejik bir ortaktır.
Tabi en önemli konu şudur; devletleri kuran kurucu irade millettir. Tarih yapan, oyun kuran, oyun bozan ve aslolan millettir. Millet bu süreçte yine tarihi sorumluluğunu üstlendi ve bu yolları açan liderine de güveni tamdır. Gayret bizden Tevfik Allah’tan.